Candida, vücutta çoğalan bir mantar türüdür. Orijinal adı “Candidiasis” olup ona çok benzeyen küfler gibi çevremizde çokça bulunurlar. Bu familyadan olan “Candida Albicans” vücutta mukoza zarı bulunan her bölgede bulunur. Örneğin; bağırsaklar, gözler, kulaklar, mesane, mide, ciğerler, vajina v.b…
Vücudumuza bulunan milyarlarca organizma gibi bize fayda sağlar. Görevi zararlı bakterileri bulup yok etmek olan Candida’nın biz hayatta iken asla çoğalmaması ve kontrolden çıkmaması gerekir. Çoğalma işini biz öldükten sonra gerçekleştirip vücudun parçalanıp yok olmasını sağlamak görevi için yapması gerekir.
Peki, Candida bizi nasıl etkiler?
Candida Albicans, kontrol altındayken hiçbir sorun yaşamaz, ondan yararlanırız. Gelgelelim yaşam kalitemizde sapmalar olur ve biz bunları düzeltmek için çaba sarfetmezsek işler çığırından, Candida’da kontrolden çıkar.
Peki, o zaman vücudumuzda neler mi olur?
İçte ve dışta vücudumuz tepkiler vermeye başlar. Migren başta olmak üzere çeşitli kas, kemik ve organ ağrıları, beyin hasarı, tırnak mantarı, egzama, kurdeşen gibi gözle görülen belirtiler hatta zihinsel ve ruhsal çöküntüler hep vücudumuzun bize gönderdiği çoğalan Candida mantarının sinyalleridir. Kendimizi çok iyi gözlemleyip Candida seviyemizi kontrol altına alabiliriz.
İşte, Candida çoğalmasının belirtileri;
Alerjiler, rutubetli ve yağmurlu havalarda kötüleşen hassasiyetler ve intoleranslar.
Saman nezlesi ve astım.
Parfüm, koku, yumuşatıcı, çimen, kedi, köpek, diğer evcil hayvanlar, sigara dumanı, kimyasallar, küfler, toz, polenler, sis, pus ve havada uçuşan maddelere karşı allerjik reaksiyonlar ve aşırı hassasiyet.
Sporcu ayağı.
Bebeklerde pişik, pamukçuk.
Darbelerde cildin kolayca morarması.
Elmacık kemiklerinde ve alında hassasiyet ve ağrı.
Ellerde ve ayaklarda üşüme, vücut ısısında düşüş.
Üşütmüş gibi hissetmek. Sinüslerin, burun, boğaz ve ciğerlerin mukusla dolması.
Aşerme veya bağımlılık derecesinde şeker, ekmek, makarna gibi yüksek karbonhidrat içeren gıdaları hatta alkol istemek.
Boyun, boğaz, yumurtalık bölgesi, mesane, erbezi torbası gibi bölgelerde kist veya formal değişimler.
Sindirim problemleri; ishal, kabızlık, karın bölgesinde şişkinlik ve ağrı, gaz, dışkıda mukus, ülser v.b…
Kulaklarda çınlama, ses duyma, iltihaplanma, kuruluk ve kaşıntı, ağrı, acı hissi, kulak akıntısı, içeride sıvı birikmesi, duyma bozukluğu, aşırı kulak kiri birikmesi.
Gözlerde; görüş bozukluğu, uçuşan noktacıklar, ışık çakması, kızarıklık, kuruluk, kaşıntı, aşırı göz yaşarması gibi problemler.
Kronik yorgunluk, enerjisi çekilmiş gibi hissetme, uyuşukluk, rehavet.
Gribal belirtiler
Bezlerde şişkinlik; ağız kuruluğu, tükürük bezlerinde tıkanıklık, lenf bezlerinde şişkinlik.
Saç dökülmesi, kepek, saç diplerinde kaşıntı, ağrı, kuruluk.
Kalp çarpıntısı, kalpte düzensiz atış.
Baş ağrısı, migren, baş dönmesi.
Hemoroid, anüste kaşıntı ve kızarıklık, pişik.
Düşük şeker (hipoglisemi) ve diyabet.
Hipotiroid, Wilson tiroid sendromu, Haşimato hastalığı, hiper tiroid, düzensiz tiroid hareketleri vs.
Huzursuzluk, sinirlilik, panik atak.
Deride doku bozulması, bazen de iç organlarda bozulmalar. Mesela, beyin dokusunda bozulmalar.
Erkeklerde; genital kaşıntı, cinsel istekte azalma, ereksiyon problemi, prostat, penis enfeksiyonları, işemede zorluk çekme, idrarda sıklık veya sıkışıklık hissi, cinsel ilişkide ağrı, veya acı, er bezi torbalarında şişkinlik.
Kadınlarda; kısırlık, kötü koku, düzensiz ve ağrılı regl, kramplar, regl öncesi mod değişiklikleri, akıntı, cinsel ilişkide ağrı veya acı, cinsel istekte azalma, genital bölgede şişkinlik ve kızarıklık, vajinal kaşıntı ve pişikler, yanma hissi yada inatçı enfeksiyonlar.
Deride ve tırnaklarda; mantar enfeksiyonu, açık veya koyu renk lekeler.
Eklem ağrıları, sertleşme yada şişkinlik (artrit)
Böbrek ve mesanede; enfeksiyon, sistit, idrara çok sık çıkma veya sıkışma hissi, az idrar gelmesi, idrarda koku, idrara çıktığında yanma hissi.
İştahsızlık.
Akıl ve ruh sağlığı; anksiyete atakları, ağlama krizi, hafıza kaybı, boşlukta hissetme, depresyon (intihara eğilimli olmak da dahil), manik duygular, konsantrasyon bozukluğu, ruh halinde hızlı değişiklikler, huysuzluk vb.
Ağızda; yaralar ve ağrılar, aft, nefesin kötü kokması, ağız içinde beyaz lekeler (pamukçuk).
Kaslarda; ağrılar, uyuşukluk, yanma veya karıncalanma, koordinasyon bozukluğu ve güç eksikliği.
Burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burunda kaşıntı, kuruluk.
Ayak kokusu, yıkanmayla geçmeyen vücut ve saçta koku problemi.
Solunum sistemi; öksürük, bronşit, zatürre, hırıltı, göğüs ağrısı ve sıkışması, nefes daralması, astım.
Sinüs iltihaplanması, şişme ve enfeksiyonlar.
Deride; kuruluk, kırmızı lekeler, akne, sivilce, kurdeşen, kızarıklık, kaşıntı, egzama, sedef hastalığı, ayak mantarı, sebora (bir tür egzama), gül hastalığı (virütik, döküntülü bir cilt hastalığı) gibi.
Midede; Helikobakter pilori enfeksiyonu (ülsere neden olur), mide yanması, hazım problemi, reflü, kusma, mide ağrısı, iğne batma hissi, yenilen yemeğin mideye oturması, mide fıtığı, gaz çıkarmak, geğirmek.
Uyku; İnsomnia, sık sık uyanma, kabus, uykuda dinlenememe.
Boğaz ağrısı, seste çatallanma, boğazda durmadan gıcıklanma, ses kaybı, vs.
Candida’nın kontrolden çıkmasının sebepleri nelerdir?
Sağlıklı bir bünyede bağışıklık sistemi vücuttaki bakterileri ve mukozadaki mikro organizmaları rahatlıkla dengeler. Fakat bazı durumlar bu dengeyi bozar. Bağışıklık sisteminin bozulması çok çeşitli ve karmaşık olmakla birlikte en büyük suçlu, sindirim sistemindeki bize iyi gelen mikro organizmaları yok eden antibiyotiklerdir.
Bunun nedeni ise antibiyotiklerin Candida üzerinde bir etkisinin bulunmaması ve diğer mikro organizmaların dengesinin bozulmasıyla birlikte Candida’nın vücudu ele geçirmesidir. Bu aşamada şekilleri değişmeye başlar ve koloni denilen geniş guruplar halinde çoğalır.
Bu kolonilerin salgıladığı toksinler vücudun içinde dolaşmaya başlar ve bağışıklık sisteminin daha da zayıflamasına neden olarak vücuda zarar vermeye başlar. Candida köke benzer yapılar üretir ve bunlar bağırsak duvarlarında dolaşarak toksinlerin, sindirilemeyen gıdaların ve bakterilerin takılıp kana karışmasına neden olan mikroskobik delikler açar. Bu sendrom gıda alerjisi gibi birçok hastalığa sebep olan “Sızıntılı Bağırsak Sendromu” olarak bilinir.
Ayrıca köke benzer yapıların bağırsak duvarlarına verdiği bu zarar, gıdalardan aldığımız iyi besinlerin emilimine de zarar verir.
Besinlerin bağırsakta doğru sindirilememesi ise bağışıklık sistemimizin iyice zayıflamasına neden olur. Bugün yemek yeme alışkanlıklarımız zaten ihtiyacımız olan gerekli besinleri karşılayamadığı için iyi bir bağışıklık sistemi sağlayamamaktadır. Günümüzde tüketilenler, aşırı yüksek şeker içeren gıdalar, karbonhidratlar, hidrojenize edilmiş yağlar (trans yağlar), beyaz undan yapılan gıdalar, işlenmiş gıdalar, bağımlılık yapıcı maddeler, koruyucular, böcek ilaçları (tarım ilaçları) ve ağır metallerden oluşmaktadır. Aynı zamanda bütün bu gıdalar uzun raf ömrü sağlayabilmek için radyasyona maruz kalmış ve zaten en başta hiçbir besin değeri sağlayamayan topraklarda yetişmiş, uzun bir süre depolanıp nakliye edilmiş, evlerimize girdiğinde ise yanlış yöntemlerle pişirilmiş veya mikrodalgala konulmuş olduklarından besin değerini çoktan kaybetmiş olurlar. Bütün bunlar ise zayıf bağışıklık sisteminin başlıca sebepleridir.
Candida testi evde nasıl yapılır?candida_testi
Doktorunuz daha kesin sonuçlara varabileceğiniz Candida testini tabii ki yapabilir. Fakat basit bir testi evde kendiniz de yapabilirsiniz. Sabah kalkar kalkmaz daha hiçbirşey yiyip içmeden, temiz bir bardağa oda sıcaklığında içme suyu doldurun. Ağzınızda iyice tükürüğünüzü biriktirin ve suyun içine tükürün. Suyu her 15 dakikada 1 saat boyunca gözlemleyin. Eğer suyun yüzeyinde duran tükürükten aşağıya doğru sarkan ipler (lif gibi) görüyorsanız, suyun içerisinde yüzen tortuya benzeyen bir görüntü varsa yada bu tortulu gibi gözüken tükürük bardağın dibine çökmüşse sizde de Candida problemi olabilir.
Candida Kontrol Programı
Candida’nın vücudumuzda çoğalmasını önlemek ve kontrol altına almak için yapmamız gereken 5 faydalı şey;
Candida’yı besleyen gıdaları tüketmemek
Candida’nın çoğalmasında en büyük rolü oynayan gıdalar şeker, işlenmiş karbonhidratlar ve glutendir. Şimdi bunları daha yakından inceleyelim ki tam olarak tüketmememiz gerekenler nelermiş anlayalım.
ŞEKER
Candida’nın öncelikli besin kaynağı şekerdir, hem de her türlüsü. Saymak gerekirse laktoz içeren süt ürünleri, bal, glukoz, früktoz, tatlandırıcılar; aspartam, sakkarin. Candida programının en önemli kısmı şekeri hayatımızdan çıkarmaktır. Aynı zamanda limon dışında tüm meyveler yüksek miktarda şeker barındırdığından başlangıç aşamasında meyve tüketimimizi de aza indirmemiz gerekir. Tabii patates, pancar, havuç gibi şekeri yüksek sebzeleri de azaltmak şart. Bunların dışında, ketçap, yoğurt, mısır gevreği gibi etiketli ürünlerde de şeker bulunduğu için etiketleri okumayı da öğrenmemiz gerekir. Peki etiketlerde dikkat etmemiz gereken şeker ve tatlandırıcılar nelermiş onlara bir göz atalım.
Şeker ve tatlandırıcı isimleri:
Aspartam, keçiboynuzu tozu, mısır nişastası, dekstrin, dekstroz, dissakarit, galaktoz, glukoz, früktoz (levüloz), her türlü maya, maltitol, maltodekstrin, maltoz (maya şekeri), mennitol, mono-sakkarit, sakkaroz, polidekstiroz, polisakkarit, riboz, sakarin, sorgum, sucanat, xylitol (ksilitol).
Uzun yıllardır şekerin bağışıklık sistemimizi strese soktuğu bilinen bir gerçektir. 1970’lerde Linus Pauling, akyuvarların yüksek dozlarda C vitaminine ihtiyaç duyduğunu biliyordu. O zaman şöyle bir teori ortaya attı. Genel soğuk algınlıklarını, üşütmeleri yüksek dozda C vitamini alarak yenebilirdi. Fakat C vitamini ve glukoz aynı kimyasal yapıya sahip olduklarından hücrenin içine girebilmek için savaşmaları gerekir ve hücreye C vitamininden daha fazla glukoz girer. Eğer yeterli miktarda C vitamini tüketirsek şeker ve karbonhidrat yeme isteğimiz kesilir.
Şekerin sağlığımıza verdiği zararlardan birkaçı:
Şeker, bakteriyel enfeksiyonlara karşı vücut direncini düşürür.
Şeker, vücudun mineral dengesini bozar.
Şeker, kalsiyum, magnezyum ve protein emilimine engel olur.
Proteinin kimyasal yapısını değiştirebilir.
Hormonal bozukluğa sebep olur.
Bağımlılık yapıcıdır ve alkol gibi zehirlenmelere yol açabilir.
Yüksek karbonhidratlıdır.
GLUTEN
Candida aynı zamanda nişasta ve tahıl (ekmek, makarna, pizza, mısır gevreği, hamur işleri, patates) gibi yüksek karbonhidratlardan da beslenir.
Glutenli tahıllar:
Candida problemi olan çoğu insanın gluten hassasiyeti de vardır. Gluten; buğday, çavdar, arpa, yulaf, spelt, kamut, tritikalede bulunan elastik ve yapışkan bir protein türüdür. Tritikale yeni üretilmeye başlayan buğday ve çavdarın karışımından elde edilen bir hibrit türüdür. Spelt ve kamut ise buğdayın bir cinsidir. Bunlar da diğer buğday türleri gibi problem yaratabilecek glutenlerdir. Elastik kıvamından dolayı artık günümüzde ekmek ve hamur işlerinde gluten içeren tahıllar yaygın olarak kullanılmaya başladı.
Glutenli tahıllar da yüksek glisemik endekslerinden dolayı aynı şeker gibi Candida’yı beslerler ve yine aynı şeker gibi hücrelerimizde insülin direnci yaratırlar. Bu da ileride kan şekerinde hipoglisemi veya diyabet gibi problemleri yol açar.
Gluten içeren tahıllar sindirimi zor, mineral emilimini engelleyen ve sindirim sistemine zarar veren bir tür protein içerirler. Bu zarar bağırsakların protein, karbonhidrat, yağ, vitamin, ve mineral gibi besin değerlerini hatta bazen de suyu emmesini engeller.
Bağışıklık sistemimizi güçlendirmek
Bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için ne gerekir?
Doğru gıdaları tüketmek
Gerekli besin takviyelerini yapmak
Maya, mantar ve küflerden uzak durmak
Mantar için bu güne kadar kullandığınız ilaç ve antibiyotikler eğer yanlış bir beslenme alışkanlığını uzun zamandır sürdürüyorsanız hiçbir işe yaramamış demektir. Çünkü Candida’dan kurtulmak ve bağışıklık sisteminizi kuvvetlendirmek için en önemli kural doğru beslenmektir. “Candida Kontrol Diyeti”nde proteini yüksek, iyi doymuş yağlı, düşük karbonhidratlı gıdalar tüketilmeli, hiçbir şekilde şeker, tahıl, işlenmiş gıdalar ve trans yağlar tüketilmemelidir. Tüm yediklerimiz olabildiğince taze ve doğal olmalı, kesinlikle bağımlılık yapıcı, ilaç, ağır metal, mikotoksin içermemeli, radyasyona maruz kalmış olmamalıdır.
Tükettiğimiz et ve hayvansal yağların çimenle beslenen ve dışarda serbest dolaşan hayvanlardan geldiğine dikkat etmeliyiz. Balığın ise çiftlik balığı olmamasına mutlaka dikkat etmeliyiz. Yağlarda ise hindistan cevizi, tereyağı ve balık yağı tercih etmeliyiz. Sebzeleri güvendiğiniz organik ürün yetiştiren yerlerden veya köylü pazarlarından almaya özen göstermeliyiz. Diyetinizde protein tüketmek karbonhidratın parçalanmasını yavaşlatır, bu da pankreasın insülin salgılama ihtiyacını azaltır. Aynı zamanda pankreasın ürettiği bir hormon olan Glukojen salgılaması için uyarıda bulunur ve depolanan yağları yaktırır.
Faydalı katı ve sıvı yağlar:
Faydalı yağların tüketimi Candida’yı kontrol altına alabilmek için proteinler kadar önemlidir. Bu yağlar besinlerdeki vitamin ve minerallerin emilimini arttırmasının yanı sıra en verimli enerji kaynağıdır. Hücre yapı taşlarındaki hormonlar ve hormona benzer maddelerin oluşumunu destekler. Faydalı yağlar, yağda çözülen A, D, E ve K vitaminlerinin taşıyıcısı görevini görürken, karotenin A vitaminine dönüşmesini sağlar. Bu tür yağları tüketmek D vitamininin emilimini ve kullanımını da sağlar.
Kolesterol, hücrelerimizdeki yağ benzeri bileşimdir ve genel bilgi ve inancın aksine kolesterol en iyi dostumuzdur. Kolesterolün görevi vücudu tamir etmek ve korumaktır. Aynı zamanda beyin ve sinir sisteminin en önemli besinidir. Beynimizin %70’i kolesterolden oluşur ve o olmadan düzgün çalışamaz. Östrojen ve testesteron gibi hormonlar kolesterolden oluşur. Safra tuzları (sindirim için) kolesterolden oluşur. Kolesterol aynı zamanda çok kuvvetli bir antioksidandır.
Kolesterol memelilerin hücre yapısında hayati rol oynar. İyi kolesterol, kötü kolesterol diye birşey yoktur ve işin gerçeği vücudumuz, yediğimizin üç hatta dört katı kolesterol üretir.
Amerikalı fizikçi ve bilim insanı George Mann kolesterol için “Bilimde yüzyılın en büyük yanılgısıdır” demiştir.
Temel Katı yağlar:
Tüketilebilen temel katı yağlar ikiye ayrılır, Omega 3 ve Omega 6. Bu yağlara temel yağlar denmesinin sebebi bu yağları gıdalardan alabilmemiz ve vücudumuzun üretememesidir. Günümüzde çoğu insanın beslenme alışkanlığında en aşırı tüketilen yağ Omeğa 6’dır. Dolayısıyla bu dengesizliği düzeltmek için Omega 3 de tüketilmesi şarttır.
Yeni nesil yağlardan uzak durun (Trans yağ)
Candida problemi yaşayanlar sağlıklarını koruyabilmek için kendilerini asla tehlikeye atmamalı ve her türlü trans yağlardan yani çoklu doymamış ve hidrojenize bitkisel yağlardan (margarin, canola, ayçiçeği, mısır, vs.) uzak durmalıdır. Bu yeni nesil yağlar toksik olmaları ve vücudun E vitamini ve diğer antioksidanlara ihtiyacını arttırması dışında bir de bağışıklık sistemimizi inanılmaz derecede strese sokmaktadır.
Sağlıklı bir insanın bile tüketmemesi gereken işlenmiş ve paketli gıdalarda kullanılan margarin ve benzeri yağları yani trans yağları hiç tüketmemeniz gerekir.
Trans yağlar hidrojenize işleminden geçirilerek elde edilir.
Bu işlemde ne vardır;
1) Yüksek ısı,
2) Nikel, çinko, bakır ve bu tür metallerden katalizör
3) Hidrojen gazı
Bu işlemlerden geçerek hazırlanan ürünler insan vücudu ve sağlığı için inanılmaz derecede toksiktir.
Hidrojenize edilmiş yağlar, soğutulduğu zaman donmazlar ve çok hızlı bozulurlar. Bitkisel yağlar asla ısıtılmamalı veya yemek yaparken kullanılmamalıdır. Bu kural saf zeytinyağı için de geçerlidir. En sağlıklı yağlar doymuş yağlardır. Doymuş yağlar vücudumuzda çok önemli rol oynamasına rağmen bize aksi inandırılmıştır. Bunun nedeni ise yağ ve gıda endüstrisinde satışları patlatabilmektir. Aynı ilaç endüstrisinin ilaç satabilmek için kolesterol ve düşük kalorili diyetlerini devam ettirmesi gibi.
Gerçek şudur ki doğal yağlar, kendi içlerinde barındırdıkları bileşenlerle insan sağlığına yardımcı özelliğe sahiptir ve yeni nesil trans yağlar sadece sağlık problemleri yaratmaktadır. Doymuş sağlıklı yağlar, sabit ve zor bozulan yağlardır. Vücudun antioksidan özelliğini desteklerken ne kansere neden olur nede damarlarımızı tıkar.
Hindistan Cevizi Yağı:
Hindistan cevizi yağı çok faydalı bir doymuş yağdır. Antibakteriyel, antivirütik ve mantara karşı etkili olduğu için de Candida problemi olanlara özellikle çok faydalıdır. Mantar çoğalmalarını engelleyebilir. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücudumuz için gerekli iyi besinlerin sindirimine ve emilimine yardımcı olur.
Vücudumuzun hiçbir zaman kabul etmediği ve toksin olarak algıladığı yeni nesil trans yağların aksine Hindistan cevizi yağı çok kolay sindirilebilir. Sindirim sistemimize girdiğinde çok hızlı enerji sağlayarak iyileşmemizi de hızlandırır. Diğer yağlar pankreasa gidip küçük parçalara ayrılması gerekirken Hindistan cevizi yağı bağırsaklardan emilerek direk karaciğere gider.
Hindistancevizi yağı alacağınız zaman mutlaka işlenmemiş olanlardan almalısınız. Çünkü piyasada hindistan cevizi diye satılan esanslar var. Hindistan cevizi yağı 24 dereceye kadar katı halde kalır, kolay kolay bozulmaz (oda sıcaklığında 2 yıl raf ömrü vardır). Hindistan cevizi yağının yanma noktası çok yüksek olduğundan yemek yaparken kullanmak için idealdir.
Sindiriminizi desteklemesi için yemeklerle birlikte bir yemek kaşığı tüketilebilir. Ağır yağlı yemekler yediğinizde 1-2 yemek kaşığı tüketilebilir.
Balık Yağı:
Balıklar, memelilerin, kuşların ve sürüngenlerin aksine D vitaminini güneşten değil, planktonlardan ve diğer balıklardan karşılarlar. Derilerinde, etlerinde, organlarında ve yağlarında D vitamini olabilmesi için ya plankton yada diğer balıklarla besleniyor olmaları şarttır. Maalesef günümüzde cıva düzeylerinin çok yüksek olmasından dolayı, denizden de olsalar, okyanustan da olsalar, dereden de olsalar çiftlikten de olsalar pek tercih edilmemelidir. Mümkünse olta balığını tercih edin.
Karbonhidratlar:
Karbonhidratlar Candida’yı beslediği için “Candida Kontrolü Diyeti”nde olabildiğince düşük karbonhidrat tüketmek çok önemlidir. Karbonhidratlar, protein ve yağ hariç her sebzede, meyvede ve tatlılarda bulunur. Dolayısıyla limon hariç tüm meyveler ve tahılları diyetimizden çıkardığımızda geriye tüketmemiz için en sağlıklı gıda sebzelerdir. Sebzelerde ise en az karbonhidrat barındıran yeşil fasulye, brokoli, karnıbahar, lahana, şalgam, ıspanak, kuşkonmaz, kereviz, biber, kara lahanadır. Hatta çiğ sarımsak, soğan, yaban turpu, lahana, brokoli, şalgam ve kara lahana Candida’nın çoğalmasını engelleme özelliğine sahiptir.
Soya Fasulyesi ve Soya Ürünlerinden Uzak Durun
Soya fasulyesi içeriğinde doğal toksinler ve proteinin sindirilmesini sağlayan enzimleri bloke eden çok kuvvetli enzimlere sahiptir. Bu engelleyiciler pişirme sırasında tamamen ölmezler ve gastrit problemlerine yol açarlar, protein sindirimini kısıtlayarak kronik amino asit yetersizliği yaratırlar. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda görülmüştür ki, bu engelleyici enzimlerin tüketimi pankreasta büyüme ve patalojik durumlara, tiroid bozukluklarına ve kanser dahil birçok hastalığa neden olmaktadır.
Ayrıca soya fasulyesinin içerdiği hemaglutinin akyuvarlarda pıhtılaşmaya neden olur. Soya fasulyesiyle ilgili bir diğer önemli problem ise günümüzde üretilen tohumların %99’unun GDO’lu oluşu ve ağır kimyasal ilaçlarla büyütülüyor olmasıdır.
Tuz ve Baharatlar:
Tuz ve baharatlar dengeli beslenmenin önemli bir kısmını oluştururlar. Sindirim ve emilimde önemli rolleri vardır. Tuz daha ağızda ilk enzimleri salgılatmaya başlar ve sindirimin ihtiyacı olan hidroklorik asidi salyayla ve amilazlarla birlikte sodyum klorid (tuz) oluşturur.
Tuz da aynı doymuş yağlar gibi günümüzde kötü üne sahiptir. Fakat tuzun tek problemi günümüzde üretilen tuzların hepsinin fazlasıyla işlenmiş, ağır metaller ve benzeri zararlı maddeleri barındırıyor olmasıdır.
Tüketilmesi en sağlıklı tuzlar işlenmemiş, doğal veya sertifikalı deniz tuzlarıdır. Kelt denizi tuzu ise 90 farklı mineral yapısı ile ve kan yapımıza benzerliği dolayısıyla ilk tercih olmalıdır.
Alınabilecek Temel Destekleyiciler
Candida problemi yaşayanların bağışıklık sistemlerini stabil tutabilmek için vitamin ve mineral dengelerini de iyi sağlamaları gerekir. Buna yardımcı olmak için;
Chlorella; içerisnde bol miktarda vitamin, mineral ve enzimler bulundurur. Günde 3 kere 2 kapsül alındığı zaman bağışıklık sistemini güçlendirir, ağır metaller ve böcek ilaçlarından arınma sağlar, sindirimi kuvvetlendirir, enerji verir, kan şekerini ve kan basıncını dengeler.
B vitamini kompleksi
C vitamini
D vitamini (A vitaminiyle birlikte) kaliteli balık yağından
E vitamini (içeriğinde doğal alpha tocopherol olması gerekir – d-alpha tocopherol yazanlar sentetiktir)
Kalsiyum ve magnezyum.
Candida Çoğalmasını Bitirin
Candida çoğalmasını durdurabilecek gıdalar; sarımsak, elma sirkesi.
Sarımsak
Sarımsağın bileşenleri içerisinde çok yüksek miktarda sülfür ve mantarı önleyebilecek özellikler bulunur. Bunların içinde şimdiye kadar araştırılanlar arasında allicin, alliin, alliinase ve S-allylcysteine vardır. Tablet şeklinde, hap şeklinde hatta yağı yerine Candida’ya karşı en etkili kullanımı taze haliyle yemektir. Taze sarımsak tüketmek aynı zamanda bağışıklık düşüklüğü yaşayanlar ve ciddi mantar problemi olanlar için de tüketilmesi ideal bir takviyedir.
Sarımsağı çiğ ve ezerek yemeklere koymak veya ezerek direk yutmak hem etkili hem de en ucuz mantar tedavisi olacaktır. Mantar tedavisi olmasının yanı sıra, bağışıklık sistemi güçlendirici, dolaşım sağlayıcı, tansiyon düşürücü, bağırsak parazitlerini öldüren, kuvvetli bir antioksidan ve antibiyotiktir.
Yemeden önce ezmeyi sakın unutmayın; çünkü sarımsağı ezmek dış zarını parçalayarak size gereken etken maddelerin işe yaramasını sağlar. Candida’yı tedavi için günde ortalama büyüklükte 4-5 diş sarımsağı yemeklerinize katabilir veya 3-4 fincan kaynatıp gün içerisinde çay olarak tüketebilirsiniz. Sarımsak ve zencefil karışımı çayı önerebilirim.
Elma Sirkesi
Elma sirkesi Candida’nın hiç tahammül edemediği birşeydir. Yemeklerden önce bir bardak suyun içine bir yemek kaşığı koyup karıştırarak içeceğiniz elma sirkesi ile bağırsaktaki mantarları öldürerek, mantar çoğalmalarıyla çok kolay savaşabilirsiniz. Elma sirkesi mantarlarla savaştığı gibi bağırsak floranız için harika bir ortam hazırlar.
Sindirim Sistemindeki İyi Bakterileri Çoğaltmak
Candida ve diğer zararlı mantarlardan kurtulmak için kullanacağımız ajanlar dışında düzenli olarak probiyotik tüketmek de bir o kadar önemlidir. Bunlar sindirim sistemimizde bulunması gereken faydalı bakteriler, mikroorganizmalardır. Zararlı kolonilerden kurtulmak yararlı kolonilerin barınabilmesi için yer açarlar.
Kaynak
www.nourishedmagazine.com.au
www.foodmatters.tv
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder